“Hayatının sürekli
tekrar ettiğini düşün. Şu an yaptığın şey seni mutlu etmiyorsa bir dahaki
sefere tekrarlandığında yine mutlu olmayacaksın. Bunun için eğer mutlu bir
hayat geçirmek istiyorsan seni mutlu eden, iyi hissetmeni sağlayan şeyleri yapmalısın.”(Irwin
Yalom)
Geçmişten günümüze toplumların gelişimine baktığımızda hem birey olarak hem de toplum olarak bir kimlik kavramı üzerinde sürekli durulmuştur.
Gelişen ve büyüyen dünyamızda her şeyin madde planında ele
alındığı bir dönemde kimlik oluşumu farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda
insan varoluşu açısından değişik şekillerde yorumlanıp açıklanmıştır.
Buradaki kimlik oluşumu önce bireyin kendi olması yani gerçek
benine ulaşması sonrasında ise toplum olarak bizi biz yapan ve bizi diğer kültürlerden,
topluluklardan ayıran belirgin özelliklerin toplamıdır.
Dolayısıyla bir kişinin kendi olabilmesi, varolabilmesi ve
varlığını her durum ve şartta sürdürebilmesinin olmazsa olmaz ilk şartıdır.
Kendi olamayan insanlar başkaları da olamazlar, sadece
başkalarının taklidi, karikatürü olabilir. Bu da kişinin yok olması ve yaşamda
önce kendisine sonrasın da ise yaşadığı topluma yabancılaşması anlamına
gelmektedir.
Kendin olmak varoluşunun temel şartıdır.
Kendin olmak seni sen yapan, seni diğerlerinden ayıran,
Seni topluluklar içerisinde farklı kılan şeydir. Bu da seni
özgürleştiren bir eylemdir.
Hayat dediğimiz aldatmaca içerisinde kendi gerçeklerimizden
kaçarak yaşıyoruz. Belki de kendi gerçeklerimizin ne olduğunun farkında bile
değiliz. Kendimizi, yaşadığımız duyguları isimlendiremeyecek aldatmacalar
içerisine sokmakla gerçeklere ulaştığımızı sanıyoruz. Geriye dönüp bakma
ihtiyacı hissedebilsek ne kadar yenildiğimizin farkına varacağız. Ama nedense
bir türlü eylemi gerçekleştirme cesaretini kendimizde bulamıyoruz.
Güçlü, köklü ve zengin bir kişiliğe sahip olmak istiyorsak kendin olmak bağlamında
özgüven sahibi olmalıyız. Kişiliğimizde özgüven problemini çözemezsek tüm eylemlerimizde
taklitçi bir zihniyete sahip oluruz. Bu da bizi özgüvenden yoksun, yenilenmeye
kapalı, sürekli başkalarının söylemleriyle hareket eden bir kişiliğe
büründürür.
Daha ne kadar kendimizden kaçacağız? Kendimize gelme zamanı
gelmedi mi? Ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder