İnsanlar zaman zaman toplumsal hayal kırıklıklarının,
beklentilerinin boşa çıkmasının, içsel yenilgilerinin ve bunların yol açtığı
yaraların iyileşmesi amacıyla kendi kabuklarına çekilirler. Ve kendilerini her
türlü ilişkiden yalıtma sürecine girerler. Bu süreçte kişi, yaşadığı
olumsuzlukların nedenlerini genellikle kendisinde aramaz ve bir çeşit savunma
mekanizmasıyla, yıpranmışlıklarını dış dünyaya ve ilişkide bulunduğu diğer
insanlara bağlar. Bu bir hayal kırıklığıdır aynı zamanda. Bu durum, kişinin
artık kendisinin diğer insanlara ve ilişkilere ihtiyacı olmadığı sanısına
kapılmasına neden olur. Bu da kişinin kendi özgüvenini yitirmesini,
soyutlamasını ve kendisinden uzaklaşmasını beraberinde getirir.
İlişki kurmak değil, onu sürdürmek ve geliştirmektir zor
olan. Bir insan hiç tanımadığı bir insan ile çok kısa bir süre içerisinde iyi
bir ilişki kurabilir. Ancak ilişkiler zamanla yıpranır. Bu nedenle bir ilişkiyi
yeniden ve yeniden sürekli olarak kurmak, onarmak gereklidir.
İlişkiyi bir anda kesmek de zordur. Çünkü insanlar ilişkinin
içerisinde birbirlerinden etkilenir ve bağlanırlar. Eğer bir ilişkinin
yıpratıcı etkisi giderek artıyorsa en sağlıklı karar -zor da olsa- o ilişkiyi
tümden bitirmek olmalıdır.
İnsanların çoğu aslında ilişkide bulunduğu insanları
tanımaya çalışmaz. Ve karşılarındaki zaten tanıdıklarını düşünürler. Hep
kendilerine haklılık payı çıkararak, ilişkinin kendilerine getirdiği olumsuz
etkilerden kurtulmaya çalışırlar.
“Öte yandan, bir
ilişki krize girdiğinde, çoğumuz ötekinin davranışlarını olumsuz yorumlama
eğiliminde oluruz. Acilen çatışmaya girmek ya da sorunla uğraşmaktansa, büyük
genellemeler yapmayı yeğleriz. Bu ise, ilişkiyi düzeltme ve yeniden verimli bir
ilişki kurma fırsatına zarar verir.”
[La Folette: “Kişisel İlişkiler”, Ayrıntı
yayınları, Birinci Basım:Temmuz 1997]
Bazı ilişkiler ise, sürekli geriye dönüşler üzerine
kuruludur. Bu geriye dönüş, ise bir kısır döngüden başka bir şey değildir. Bu
tip ilişkilerde kişiler sürekli birbirlerinin açıklarını arar ve yıpratırlar.
Bu bağlamda, her geriye dönüş aynı süreci ifade etmez. Aksine her geriye dönüş
ilişkinin biraz daha sığlaşmasıdır; bu da ilişkide bulunan insanların agresif,
saygısızca hareket etmesini ve karşılıklı olarak birbirlerini yıpratmalarına
yol açar.
“Soyutlanmışlığın
çeşitli şekilleri vardır. Kendilerini toplumdan soyutlayan insanlar az konuşur
ya da hiç ağızlarını açmaz, bir kimsenin yüzüne bakmayarak, karşılarındakini ya
dinlemez ya da söylediklerine pek dikkat etmezler. En yalınları da içinde olmak
üzere tüm ilişkilerinde insanları birbirinden koparıp ayıran bir soğukluk
görülür… Kendileriyle başkaları arasına bir uzaklık koymaya çalışmakla dikkati
çekerler.”
[Adler, Alfred: “İnsanı Tanıma Sanatı”, Say
Yayınları, Beşinci Basım:Ocak 1996]
İnsan toplumsal yaşam içerisinde, çeşitli biçimlerde
kendisini soyutlayabilir. Toplumsal ilişkilerini sürdüren bir insan, bu
ilişkilerinde bakış açılarını sürekli değiştirerek, ilişkide bulunduğu
insanları yıpratarak, kendi çıkarlarını daima ön plana çıkartarak, soğuk ve
itici davranış biçimleri geliştirerek kendisini soyutlayabilir. İlişkileri bir
biçimiyle devam etse bile, bir süre sonra yıpranacak ve soǧuyacaktır.
İlişkiler insanın beklentilerini karşılamaz çoğu zaman,
ikili ilişkilerde insanlar ikili bir bakış açısına sahiptirler. Bu bakış
açılarından birisi, karşıdaki kişiyi kategorize etmek, iyi ya da kötü insan olarak
değerlendirmektir. Böyle bakış açısına sahip kişilerin ilişkide bulunduğu
insanları değerlendirmeleri, kendi kişisel çıkarlarına endekslidir. Kişi daima
kafasında, karşısındaki insan hakkında iki yargı taşır, iyi ve kötü. Çıkarları
değiştiği anda iyi olarak nitelediği insanı kötü olarak değerlendirebilir.
Çünkü kişileri kategorize ettiğinden her iki niteleme de bilinçaltında
mevcuttur. Gerçekte ilişkide olduǧu insanları kategorize ederek ve kendi
kişisel çıkarlarına yönelik olarak onları iyi ya da kötü olarak değerlendiren
kişiler, kendi iç dünyalarından da uzaktırlar. Böylesi kişiler aslında kendi
içlerinde bencil ve güvensizdir ve ilişkileri de bu nedenle hep karşı taraftan
beklentileri üzerine kuruludur. Bizler “iyi” ya da “kötū” deǧil, iyi ve kötūnūn
karışımından ibaret canlılarız. Ayrıca bu zaten relatiftir.
“Kendini soyutlamada
böyle bir bireyin yazgısıyla tüm dünyası saklı yatar. Bu gibi kimselerin
ilerlemeye ve uygarlığın ileri adımlarını desteklemeye elverişli bir yanları
yoktur.”
Olgun ve sağlıklı ilişki kurma şansı ne yazık ki fazla
değildir. Böyle bir ilişkinin kurulması için kişinin kendisini beklentilerden
sıyırması, empati yapması, özgüveninin yerinde olması, karşısındaki kişiye,
yalnızca sevgiyle değil, ayni zamanda hoşgörü ve saygı çerçevesinde yaklaşması
gereklidir. Sevgi elbette çok önemlidir, ancak bir ilişki, sevgi, hoşgörü ve
saygı çerçevesinde gelişerek sağlıklı bir ilişkiye dönüşür.
Çoğu zaman taraflardan birisi ya da her ikisi birden bu
özelliklere sahip olmadıkları için ilişkiler bozulur. Çoğu ilişkide köprüler
yıkılmıştır. İnsanlar köprülerin yıkıldığını görmezlikten gelerek ilişkiyi
sürdürürlerse -çünkü bazen çıkarları bunu gerektirir- o ilişkinin öznelere
sağlıklı bir iletişim sağlaması mümkün değildir. Bu tür ilişkiler, bir çeşit
duymazlar diyaloğuna dönüşür.
Kişisel ilişkiler, insanlara yalnızca başka bir kişiyi
tanıma fırsatı vermekle kalmaz, kişinin kendisini tanıması ve kendi
davranışlarını ölçebilmesinin olanaklarını da beraberinde getirir. İkili
ilişkilerin en önemli özelliği de budur.
İkili ilişkiler, iç dünyamızı yansıtan aynalardır. Elbette
görmeyi becerebilirsek…
Kadınlar ne ister erkeler ne ister yaşadıkları
ilişkilerinden. Ya da soruyu şöyle soralım. Kadın ve erkeğin bir ilişkideki
beklentileri nelerdir. Klasik sorular ama cevapları zor sorular.
Kendinizi dinlediğiniz zaman duyduğunuz cevaplar neler veya
partnerinizin kendi adına verdiği cevaplar neler.
Ben duyar gibiyim cevapları.
En başta güven duygusu, özgürlük ve bağımsızlık, değer
görmek ve anlaşılabilmek. Bu kelimelerde saklıdır kadının ne istediği. İlişkide
güven ARANIR. Bize tam anlamıyla bağlı olduğunu kanıtlayacak davranışlar
içerisinde olmasını. Her kadın için detaylarda saklıdır güvende olduğu
ilişkinin sınırları. Güven duygusu içinde olan bir ilişki heyecanını da
kaybetmemeli. Nasıl olacak peki. Güven içinde olduğun bir ilişkide heyecanın
var olması. İşte bu noktada sıradanlaşmamalı. Dolayısıyla içine biraz da
kaybetme korkusu katmalı. Her an kaybedebileceğin bir o kadar da güven içinde
olacağın ilişki. Ne kadar çelişkili ve zor.
Peki güven içinde olduğun ilişki de özgür olabilir misin?
İlişki içinde bireysel yaşam alanlarını belirlerken karşı tarafın sana karşı
güven duygusu nasıl gelişecek. Sen bağımsızlığını ilan etmişken sana bağlı
kalmasını talep edebilir misin partnerinden. Değer görmek. İnsanın kendilik
değeri bir başkasının ona olan davranışlarıyla mı belirlenir. Veya herkesin
değer vermeyi gösterme şeklinin farklı olduğunu kabullenmek bu kadar zor mudur.
Değerle ilgili kalıplaşmış kadınsal beklentiler. Tek taşlı yüzük ama taşı
karpuz büyüklüğünde olmalı veya belirli aralıklarla alınan çiçek. Sevgi
kelimeleri içeren ve sık söylenen cümleler. Bir danışanım şöyle demişti değer
görme konusunda. 'Aldığı hediyeler söylediği güzel sözler değildi bana verdiği
değeri gösteren ne zamanki geçirdiğim rahatsızlıktan dolayı 24 saatten uzun bir
süre yemek yiyemedim o da benimle bekledi. Kendini aç bıraktı. Benim için değer
görmenin tanımı buydu'. Peki o halde ilişkilerdeki değer görme ve gösterme
konusunda artık öğretilen kalıplardan çıkmayı başarmamız mı gerekir.
Anlaşılabilmek. Asıl ve olmazsa olmazı ilişkinin.
Hayattaki en zor işlerden biridir ilişkiyi aynı kalite ve
tat da sürdürmek.
İş diyorum ilişkiye çünkü işinizdeki başarıda ne kadar
emeğiniz varsa o kadar olumlu geri bildirimler almaz mısınız? Peki sizin için
bu kadar olmazsa olmaz olan ve bir insanın gerçekten mutlu olması için şart
olan iyi bir ilişkiye ne kadar emek harcadığı ve kafa yorduğu sorgulanmamalı
mıdır kişinin? En büyük yatırım zihne yapılan yatırım olduğuna inanırım ben.
Zihnine yatırım yapan insan bireysel gelişimi için yol
alırken olgunlaşabilmesi ve farkındalık kazanabilmesi için gerekli olan nedir?
Bence ikili ilişkilerdir bu sorunun cevabı.
İnsan gelişiminin büyük bir kısmını ikili ilişkilerin içinde
yapar ve yol alır.
Bundan dolayıdır ki yaşadığımız ilişkilere harcadığımız emek
çok önemlidir. Harcadığın emeği hak edecek biri var mı diye sormak yerine kendi
gelişimim için girdiğim ilişkilerde rolüm ne diye olaya bakmalı. Sevgiliye de
bunu yansıtmalı. Yani gel beraber zihnimize ve ilişkimize yatırım yapalım
demeli. Bu nasıl olacak derseniz eğer. Bırakın tabularınızı, kurallarınızı
anlamsız kıskançlıklarınızı ve güç savaşınızı. Açın yüreğinizden geçen duyguları.
Koyun elinizi sevgilinin kalbinin üstüne ve zihninizden ne geçiyorsa paylaşın onunla.
Onun da sizinle paylaşmasına izin verin. Olumlu veya olumsuz duygu ve düşüncelerinizi.
Korkmayın tek yürek olmaktan, yargılanmaktan ve sorgulanmaktan. Hayatınızdaki
diğer alanlara harcadığınız enerjinin çoğunu ilişkinize yönlendirin ve birlikteliğiniz
içinde tek yürek olup bireysel olarak nefes alabilmeyi öğretin kendinize...
Sevgiyle kal.
C. Salih Soykök
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder