Bu sürekli bağlantıda olma kültürü bizlere hem
profesyonel hem de kişisel anlamda büyük bir darbe vuruyor. Göreceli olarak
önemsiz bilgiler ve etkileşimler nedeniyle zaman, dikkat ve enerji
kaybediyoruz; sürekli meşgul oluyor ama çok az değer üretebiliyoruz. Yapılan
bir araştırma, birçok farklı içerik ile uğraşan kişilerin belli bir zamanda
sadece tek bir içeriğe odaklanan kişilere kıyasla dikkat, ezber ve görevlerini
yerine getirme açısından daha başarısız olduğunu gösterdi. Bunun sonucu; hem
evde hem de işte verimlilik ve konsantrasyon kaybı yaşanıyor. Profesyoneller,
araştırmacılar ve danışmanlardan oluşan bir kâr amacı gütmeyen
organizasyon olan Information Overload
Research Group’a göre ABD’deki bilgi işçileri zamanlarının yüzde 25’ini
büyük ve sürekli artan veri yığınlarıyla uğraşmakla heba ediyor ve bunun ekonomiye
maliyeti yılda 997 milyar dolar.
Birçok kişi çözümün ne olduğu konusunda hemfikir:
O sizi kontrol etmeden siz dijital iş yükünü kontrol altına alın.
Ancak bu nasıl yapılabilir? Uzmanların
görüşlerine göre, iki farklı görüş benimsenmiş. Bunlar, birincisi, sistematik
olarak veri akışından uzak durmamız ve enerjimizi yükseltecek aktivitelere daha
fazla odaklanmamız gerektiğine ve ikincisi dijital dikkat dağınıklığı ile
savaşmanın en iyi yolunun dijital araçların stratejik biçimde kullanılması
olduğunu söylüyorlar. Bu iki çözümü bir arada ele aldığımızda bu büyük ve daha
da büyüyen sıkıntıya karşı nasıl bir çözüm oluşturabileceğimize dair daha
kullanışlı bir yöntem geliştirme şansımız artıyor.
Bir Ara Verin
Eğitime yönelik uygulamalar üreten bir şirkette yöneticilik yapan 38 yaşındaki Mert, her güne akıllı telefonuyla başlardı. Daha yataktan çıkmadan mesajlarına bakar ve cevap verirdi. Kahvaltı sırasında mobil uygulamasından en son haberleri okur ve hatta işe giderken aracında bile akıllı telefonuna bakmaktan kendini alamazdı. Ofiste, gelen e-postalar ve mesajlardan dikkati o kadar dağılırdı ki önemli işleri tamamlamakta zorluk yaşardı ve çalışma arkadaşları toplantılara yoğunlaşamamasından dolayı kendisine sitem ederdi. Akşamları, çocuğu ve eşiyle ilgilenmekten ziyade diz üstü bilgisayarına veya telefonuna dalıp giderdi.
Mert tüm bunları bana kendi itiraf etti ve bu alışkanlıkları değiştirmek için yardım istedi. Ben de yardımcı olabileceğimi ve bu durumda çok fazla kişinin
olduğunu söyledim.
Son birkaç yılda psikologlar insanın teknolojiyle olan
ilişkilerindeki dramatik değişimi inceliyor. İnsanları Baby Boomers, [U1] X Kuşağı ve Y Kuşağı (1980’lerde doğanlar) şeklinde üç
kuşağa ayırdılar ve 66 çift etkinlik vererek hangilerini birbiri ardına
yaptıklarını sorduk.
Şu tür sorular vardı: “Online olup hemen ardından
mesaj gönderiyor musunuz?” ve “Aynı anda e-posta atıp yemek yiyor musunuz?”
2008 yılında Bebek Boomers kuşağının temsilcileri bu ikili etkinlik
sorularının ortalamada yüzde 59’una “Evet” derken
X Kuşağı temsilcilerinin yüzde 67’si ve Y Kuşağının
yüzde 75’i “Evet” diyordu. Bu arada ikinci çalışmaya ilave edilen i Kuşağı
(1990’larda doğanlar) temsilcileri yüzde 87 gibi etkileyici bir oranda çifte
aktivitelere dâhil oluyordu.
Ne yazık ki bulgular aynı anda birden fazla iş
yapmanın her zaman başarılı olmadığını gösteriyor: Aynı anda iki işi mükemmel
yapmanın tek yolu bu işlerden birinin otomatikman gerçekleşmesidir. Yani hem
yürüyüp hem de sakız çiğneyebilirsiniz. Ancak hem bir toplantıya katılıp hem de
e-postaları kontrol etmek mümkün mü? Hem Facebook mesajlarınıza bakıp hem de
anlamlı biçimde iş yapabilmek? Araştırmacılar ortamda telefon olmasının
insanları daha az verimli ve güvenilir kıldığını; çalışan öğrencilerin
çalışmaları bölündüğünde öğrenme sürelerinin uzadığını ve streslerinin
arttığını belirledi.
University of California, Irvine’den Gloria Mark, çalışanların,
diğer bir göreve geçmeden önce bir göreve yaklaşık üç dakika yoğunlaştıklarını
(genelde elektronik iletişim) ve bu geçişten sonra eski göreve dönmelerinin 20
dakika aldığını belirledi.
Peki, neden teknolojinin dikkatimizi bu kadar
dağılmasına izin veriyoruz? Bazı kişiler, elektronik cihazların aşırı
kullanımını bir tür bağımlılık olarak değerlendiriyor. Ancak eğer bu
davranıştan bir keyif almıyorsak, bağımlılığın tanımı budur. bence başka bir
şey olmalı.
Daha doğru tanım FOMO[U2] (fear of missing out- bir şeyleri kaçırma korkusu), FOBO (fear of being offline[U3] – çevrim dışı kalma korkusu) veya nomofobi ( mobil telefonla bağlantıyı kaybetme korkusu) olabilir.
Bunlar takıntı ve kompulsiyon benzeri dürtülerdir.
İnsanlar sürekli dizüstü bilgisayarlarını, tabletlerini ve telefonlarını
kontrol ediyor çünkü yeni haberleri herkesten daha geç almaktan, bir mesaja
veya e-postaya geç cevap vermekten veya sosyal medyadaki bir paylaşıma yorum
yapmakta gecikmekten korkuyorlar.
Bu teşhisi destekleyen birçok araştırma var. Laboratuvarlardaki
bulgulardan biri şu: Yaştan bağımsız olarak birçok kişi her 15 dakikada bir
veya daha sık telefonlarını kontrol ediyor ve bunu yapmalarına izin
verilmediğinde endişeleniyorlar. Bir deney olarak bir öğretmen 163 öğrenciyi
bir sınıfta topladı ve konuşmadan, bir iş yapmadan veya telefonların bakmadan
oturmalarını istedi. Ardından 1 saat sonra endişe durumlarını değerlendirdi.
Akıllı telefonları az kullananların endişe durumunda bir değişim olmazken
ortalama kullanıcılarda ilk alarmlar görüldü, tüm gün boyunca kullananların
endişesi yükseldi ve zamanla yükselmeye devam etti.
Endişeyi nasıl yatıştırır ve böylece dikkat
dağınıklığını aşarız? Öğrenciler, öğretmenler, ebeveynler ve iş liderleri ile
görüştüğümde onlara üç strateji öneririm. Bunların üçü de odak kazanmak
gerektiğinde teknolojiden uzak durmayı içerir.
Birinci strateji, dijital aygıtlardan uzak durmak için davranışsal
prensipleri kullanmaktır. Tüm elektronik iletişim unsurlarını kontrol edin ve
ardından hepsini kapatın ve telefonunuzu sessize alın. 15 dakika sonrasına bir
alarm kurun ve alarm çaldığında 1 dakika içinde yine tüm iletişim kanallarını
kontrol edin. Elektronik ortamdan bir saat veya üzerinde uzak kalabildiğiniz
noktaya kadar bu pratiği sürdürün.
İkinci strateji, sadece uyurken değil uyanık olduğumuzda da beynimizin
90 dakikalık dinlenme çevrimleriyle çalıştığını bulan Nathaniel Kleitman’ın
araştırmalarından ilham alıyor. Özellikle beyninizi yoğun olarak aktif tutan
teknolojiyle ilgi görevlerde aynı anda iki işi yapıyorsanız her bir buçuk saate
bir mola vermelisiniz. Doğada 10 dakikalık bir yürüyüşün bile sakinleştirici
etkisi olabilir. Ayrıca müzik dinleyebilir, sanatla ilgilenebilir, spor veya
meditasyon yapabilirsiniz.
Üçüncü strateji, teknolojiyi yatak odanızdan uzak tutmaktır. National Sleep
Foundation ve Mayo Clinic mavi ışık veren LED cihazların uykuya olumsuz
etki yaptığını buldu ki uyku, gün içinde öğrendiklerinizin pekiştiği ve
gereksiz bilgilerin ve günlük nöral aktivitelerin toksik etkilerinin
temizlendiği bir süreçtir. NSF, yatağa
girmeden bir saat öncesinde dijital materyallerden kaçınmanızı tavsiye ederken
Mayo Clinic gece kullanılan ekranları karartmayı, yüzünüzden yaklaşık 50 cm
uzakta tutmayı ve uykuya geçerken bu cihazları odadan çıkarmayı tavsiye ediyor.
Burada amaç, beyninizin enerjisini sağlayan nörotransmitterleri bloke etmek ve
bunun yerine dinlenmenizi sağlayan melatonin üretilmesini sağlamak.
Mert' i periyodik olarak bağlantıdan çıkma ve
teknolojiyi kullanırken kendini rahatlatacak molalar vermeye ikna ettim.
Ofisinin dışında yürüyüşlere çıkmaya ve geceleri telefonunu mutfaktaki
çekmeceye koymaya başladı. Bir ay içinde cihazlarından yarım saatlik dilimler
halinde uzak kalmaya başladı ve kendini daha enerjik, mutlu, ilgili ve üretken
hissediyor.
[U1]Baby boomers, Sessiz Nesil ve önceki X Kuşağı'nı izleyen
demografik kohortlardır. Nesil genellikle, İkinci Dünya Savaşı sonrası bebek
patlaması sırasında 1946'dan 1964'e kadar doğan insanlar olarak tanımlanır.
[U2]Kaybetme korkusu, anksiyeteyi yaşayan kişi yokken başkalarının eğleniyor olabileceği inancından kaynaklanan sosyal bir kaygıdır. Başkalarının yaptıklarına sürekli bağlı kalma arzusuyla karakterizedir.
[U3]telefonunuz yanınızda değilse hissettiğiniz ayrılık kaygısıdır; kaldığınız otelin Wi-Fi bağlantısının iyi olmadığını fark ettiğinizde ortaya çıkan panik; Instagram'ı her beş dakikada bir kontrol etme dürtüsü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder